- festival
neler oldu?
ilhamı
çoğalttık
Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi (STGM)’nin 2022’de beşincisi gerçekleşen Sivil Sesler Festivalinde, hem standımızla hem de kendi #dünyalar. ını kuranlar atölyemizle yerimizi aldık. Usta Radyocu Ege Kayacan’ın, üç konukla yaptığı samimi söyleşiyi içeren atölyede, hakları güçlendirmek hedefiyle yürüttükleri çalışmalarla değişim yolunda ilham veren üç topluluğun hikayelerini dinledik.
kendi dünyalarını kuranlar | ilham veren üç topluluk hikayesi
Bir çağa gelip dayandık. Öyle ki, dünyanın öbür ucundaki kıtanın sorunu, bizim şehrimizin de sorunu. İklim krizi, yoksulluk, eşitsizlik hepimizi farklı biçimlerde etkiliyor. Ve evet, artık bunları ele alış biçimlerimizde bir değişime gitmemiz gerekiyor. Peki bir arada olmak, topluluklar olarak hareket etmek bize bu yolda nasıl güç katar?
Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı olarak, bu sorunun cevaplarını keşfetmek için herkesi bize eşlik etmeye çağırdığımız bir yolculuğa çıktık. 2022’nin Temmuz ayında başlayan ve bir yıl sürecek bu serüvene dünyalar. ismini verdik çünkü amaçların ortaklığında buluşan her topluluğun kendi içinde bir dünya olduğunu biliyoruz.
Topluluklar,
düşte, düşüncede, başlatmada, büyütmede anlaşarak
bakışta, sözde, tavırda, eylemde değiştirerek
imkanlarını güce dönüştürerek bize ilham veriyor.
Gelin bu ilhamdan pay almak için üç harika topluluğun sizler için yeniden yazdığımız hikayelerine kulak verelim:
seste ritmi düşleyenler
Bir tepeye çıkıp da kendimize, yaşadığımız yerde nasıl hareket ettiğimize baksak, sanki bir günü birlikte geçiriyor gibi görünürüz. Kalabalıklar halinde otobüse biner, çoğumuz tesadüfen bir arada bir mağazayı terk eder; hiç bilmeden aynı anda evlerimize varır ya da uykuya dalarız. Birkaçımız birbiriyle konuşmaya başladığında, birimiz diğerine bir şey gösterdiğinde, bir söz verdiğinde ya da bir duygusunu açtığında yavaş yavaş birbirimizle bağlantılanırız. Galiba işte o zaman kalabalıktan daha fazlası haline geliriz. Gökyüzünde başıboş dolaşan notalar gibi yani. Onlar da yan yana durabilecekleri ritimleri bulunca melodiye dönüşmez mi?
Müzik ve teknoloji yoluyla geleceğe hazırlanan genç kadınların topluluğu Beats by Girlz ile tanışın.
Bizi güçlü kılan şey duygu ortaklıklarımız, diyor Beril. Heyecanla, hızlı hızlı konuşuyor. Introsu (girişi) olmayan, aniden başlayan bir şarkı gibi anlatıyor. Bu belli ki yalnız genç oluşuyla ilgili değil; dünyada az insanın deneyimlediği bir ayrıcalığı taşımasıyla da ilişkili: Uğraştığı şeyi seviyor, gerçekten seviyor. Sözlerinde belirip parlayan canlılığın asıl kaynağı bu. Bu yaptığı şeye aşık oluş hali, bir araya gelmelerine vesile olduğu genç kadınların da ortak yanı gibi görünüyor. Müzik yapmakta gönlü olan, besteci, DJ, prodüktör ya da ses tasarımcısı olmak isteyen 14-25 yaş arasındaki kadınlar Beril’in Türkiye’de kurulmasına liderlik ettiği Beats by Girlz oluşumunun çağrısıyla bir araya geliyorlar. Dijital müzik programları, müzik teorisi, şarkı yazımı gibi alanlarda kendi bilgi düzeylerine göre ücretsiz atölyelere katılıyorlar. Bu, kabiliyet ya da heveslerini imkanlarla buluşturamayanlar için donanım kazanmak ve kariyerlerini inşa etmek yolunda büyük bir adım. Ama işin daha da anlamlı bir yanı var: Beats by Girlz, içine girdikleri andan itibaren alana dair yeni fırsatlarla buluşmalarını sağlayan bir ağın parçası olma deneyimi sunuyor onlara. Kendilerine benzeyen ve benzemeyen, kendileri gibi tedirgin, cesur ya da korkularıyla yüzleşen; geleceği düşleyen veya engelleri hesap eden ve elbette kendini yetiştiren, kendini yetişkinleştiren başka kadınlarla tanışıyorlar. Birinin ürettiği bir kompozisyon, bir başkasının gözü ve sesiyle bir katman daha derinleşiyor, profesyonel bir müzisyenin geçmişte yaptığı bir hatadan bahsettiği o sohbetin sonrasında, içlerinden daha amatör olan bir başkası fark etmeden, hiçbir okulda öğretilmeyecek bir dersi ezberine almış oluyor. Hikayeler değiş tokuş edildikçe, gücünü birbirine aktarmak da mümkün hale geliyor.
Ekip atölyelerini hibrit yolla, hem fiziki ve hem de onilne eğitim modeliyle kurguluyor. Bu da onlara yalnızca İstanbul’da yaşayan gençlere değil, Anadolunun hemen her yerine ulaşabilme özgürlüğü getiriyor. Bir bilgisayar ve internet bağlantınız varsa Türkiye’nin her yerinden size topluluğun parçası yapacak bir adım atabilirsiniz diye anlatıyor Beril. Kendisi, kökleri dört kıtada, 30’a yakın ülkeye yayılmış olan Beats By Girlz’ün, Sivil Düşün’ün de desteğiyle, Türkiye ayağını kuran isim. genç kadınları; müzik dünyasında seslerinin daha yüksek çıkması ve daha görünür olmaları için ihtiyaç duydukları araç, kaynak, eğitim programları ve başka topluluklarla buluşturan Beats by Girlz’ü daha yakından tanımak için tıklayın.
seyir halini başlatanlar
Yolu bulmak yeter mi, yolculuk da gerek. Yolculuğu başlatacak bir hareket. Mesela çevrilen iki pedal… Ama başlatmak da yetmez, nasıl sürdürülecek? O zaman dört pedal… on iki pedal… yirmi altı pedal… Giderek kalabalıklaşan bir konvoy hayal etsek. Birimiz yorulunca sürüşü diğerimize devretsek. Bir yerde hep birlikte dinlensek. Yağmurla, güneşle devam etsek. Geçtiğimiz yerlerde muhakkak fark edilsek. Öyle ya, çünkü kornalara aynı anda basıyoruz. Ya da hep beraber bir şarkı söylüyoruz örneğin, daha önce duyulmamış ya da kulak arkası edilmiş bir sözü dillendiriyoruz. Hepimizin sürüşü başka. Hepimiz gündüzü, geceyi başka türlü deneyimliyoruz. Yöntem, tecrübe, tanıklık çoğaldıkça, yol genişliyor. Varmak için başladık ama yolculuk bize çok iyi geliyor.
Doğaya saygılı yaşamı var etmek için tasarlayan, üreten ve pedallayanların topluluğu EKOBİD -Ekolojik Yaşam ve Bisiklet Derneği ile tanışın.
Samsun’da puslu bir pazar sabahı. Hava birazdan aydınlanır. Hafta sonu bu saatte yollar bomboş. Sağ şeritte kısa süreliğine bir trafik beliriyor. Acelesi olmayan üç bisikletli, birbirini takip ederek sahildeki cepte durup beklemeye başlıyor. Siz burayı bir de hafta içi iş çıkış saatlerinde görün, diyor içlerinden biri. Elini, yolu göstererek sıkıntıyla sallıyor. -Şimdi, şu saatte her yer bizim. Ama yalnızca bir süreliğine.
Şehrin herhangi bir caddesini, insanların uyanık olduğu herhangi bir zamanda bisikletle katetmek için sağlam sinirlere ihtiyacınız var. Araçların sözlü ya da sözsüz tacizlerine maruz kalmak, kazayla burun buruna gelmek, an meselesi. Ekibin geri kalanını bekleyenler arasındaki kadın bisikletli söze giriyor: Ne yapalım, yollarda araçlarla dip dipe pedal çevirmekten başka çaremiz yok, deyip susuyor.
Biz anlamamış gözlerle bakınca bıkkınlıkla açıklıyor:
-Kanun bisikletlilere karayollarını kullanma hak ve sorumluluğu veriyor. Ama gerçeklikte bunu yapacak bir alan yok gördüğünüz gibi. Artık cambaz olduk.
Bahsedilenler, Türkiye’de bölünmüş bisiklet yollarının bulunmayışıyla ilgili. Ama sorunu asıl derinleştiren, bisikletin diğer sürücüler tarafından taşıt olarak görülmeyişi. Bisikletliler böylece, hem fiziksel hem de kültürel anlamda kendilerini yaşamın gündelik çemberinin dışında buluveriyor. Ve orada birikmeye, yan yana gelip dayanışmaya başlıyorlar. Çünkü birbirlerinin hallerinden en iyi kendileri anlıyor.
Biz bunları düşünürken sahil kenarındaki bisiklet grubu yavaş yavaş kalabalıklaşıp hareket ediyor. İlerleyen konvoyun içinde ise yaklaşık kırk kişi sayıyoruz. Ekolojik Yaşam ve Bisiklet Derneği -EKOBİD çatısı altında bir araya gelip tanışan bisikletlilerin sayısı ise yüzlerce. Dernek rutinde, biri çarşamba akşamı, biri pazar sabahı olmak üzere haftada iki kez buluşma çağrısı yapıyor. Gün oluyor, engelliler için Nebiyan Dağı’nda pedal çeviriyor; gün oluyor, kalp sağlığı haftasında, <kalbinizi koruyun> pankartlarıyla şehri turluyorlar. Kızılırmak Deltasındaki kuş cennetini korumayı da dert ediniyorlar, kadın bisikletlilerin haklarını da. Bugün ise uzun mesafe günü. Yani, doğaya karışıp sakinleşme zamanı. Neredeyse 100 km’lik yol yaptıkları bu buluşmalarda Kocadağ Yaylası veya Kabaceviz Şelalelerine doğru seyrederken, duyarlılık taşıdıkları farklı alanlarda proje tasarlamak için de vakitleri oluyor EKOBİD’lilerin. Öte yandan, birlikte çalışıp üretmek için bisikletleriyle yaptıkları bu seyahatlerin dışında da bir arada mesai harcamaya zaman yaratıyorlar.
Boncuk Seni Bekler, belki de kalplerine en çok dokunduğundan olsa gerek, örnek vermelerini istediğimizde akıllarına ilk gelen çalışma oluyor. Ekip önce sokak hayvanları için atölyelerde kulübe yapmayı öğrenmiş, sonra bu kulübeleri yine kendi elleriyle inşa edip Samsun ve Ordu’da zor arazi koşullarına yerleştirmişler. Etkiniz AB Programından destek aldıkları bir başka bir çalışmalarında bir piyasa araştırması yapmışlar. Avrupa Birlİği ülkelerinde başlayan bisiklet kullanımını teşvik edici uygulamaların Samsun’un şehir planlama unsurlarından biri olarak kabul edilmesi için kentin bu ergonomik şartlara ne derece sahip olduğunu ortaya koymak istemişler. Daha da öncesinde yine Sivil Düşün desteğiyle bisikletlilerin geçiş bölgelerinde bulunan riskli yollar ile sıkça kazaların yaşandığı alanları işaretlemek için Türkiye Bisiklet Yolları Risk Haritasını çıkarmışlar.
doğru çabayı büyütenler
Hangi toprakta yetiştiysek, köklerimiz orada. Dünyaya oradan bağlandık; oradan beslendik, orada çoğaldık ve tükendik. Tohumdan geldiğimiz gibi, biz de tohumlar ektik. Hasadı kaldırırken, ne verdiysek onu topladık. Mevsimlere saygısız davrandıysak karşılığını aldık, örselemeden emek verdiysek karşılığını aldık. Ataların tecrübesine hürmet edince de kendi bildiğimizi okuyunca da gördük ne olduğunu. Toprak bize öğretti, biz birbirimize aktardık.
Küçük üreticiyle temiz tarıma hayat verenlerin topluluğu Hevsel Bahçesi ile tanışın.
Serin avlunun orta yerinde beş kocaman kazan kaynıyor. Yüzleri kesme tahtasında kadınlar, doğradıkları sebzeleri hızlı hızlı genişçe bir kaba döküyorlar. Havadaki yanmış acı biber kokusuna pek aldırış etmiyor gibiler. İçlerinden biri, biraz sonra közleyeceği patlıcanları yan yana dizerken, birini bize doğru kaldırıp gösteriyor. “Bakın bunlar, Şanlıurfa, Birecik’ten.” Patlıcanlar cızırdarken, raflara dizili paket ve kavanozların içindekileri seçmeye çalışıyoruz. Şuradaki elma kuruları Van’ın Gevaş ilçesindeki kadınların üretimi, zeytinler Derikli; susamlar Şemdinli, tahinse Silopi’den yolculuk ederek gelmiş. Fakat burası son durakları değil. Bölgedeki 150’ye yakın köyden, 200’den fazla küçük üreticinin emeğinden süzülen tüm bu mahsül burada, Diyarbakır’da işlenerek ülkenin dört bir yanına Hevsel Bahçesi etiketiyle seyahat edecek. Bu ismi marka olarak seçmelerinin tesadüf olmadığını belirtiyor kurucu Şehadet Çitil. Üzerinde sekiz bin yıldır tarım yapılan Hevsel Bahçelerinin hem tarihi hem de kültürel değerini anımsatıyor. Gerçi o söylemese de bunu bir şekilde anlıyoruz sanki.
Öyle ki, avlunun açıklığından 30’dan fazla medeniyetin havasını koklayıp suyunu içmiş Diyarbakır’ı seyrederken, görmüş geçirmiş birinin yüzüne bakar gibi oluyoruz.
Binlerce yıl boyunca Asyayı Avrupaya ticaretle bağlayan İpek Yolu güzergahı üzerinde bulunduğumuzun farkına varıyoruz.
Şehadet ve annesi bu işe kendi mutfaklarında başlamışlar. Ancak burası, kısa zamanda kurdukları düşe dar gelmiş. Malum, üzerinde yaşadıkları coğrafyanın bilgeliğini miras alabilmek için büyük düşünmeleri gerekmiş. Tarımın verim almanın, üretim maliyetlerinin maddi karşılığını kazanmanın ötesinde bir anlayışla hayat bulması gerektiğine dair kendilerinin inançları tammış. Ancak bu fikri başkalarının da sahiplenmesini sağlamak o kadar da kolay olmamış. Zirai gübre kullanımı, pullama, koruyucu ve yabani ot ilacı kullanımı çok yaygındı, diyor Şehadet. “Verimi arttırmanın geleneksel yöntemlerini öğrenmek ve öğretmek ile başladık insanları ikna etmeye. Bu da yetmeyince piyasa şartlarının çok üzerinden bir alım fiyatı ile alacağımızın garantisini verdik. Tüm bunlara rağmen alışkanlıkları yok etmenin mümkün olmadığı zamanlar oldu.”
Bu noktada Şehadet ve küçük topluluğunun yapacağı tek şey kalmış geriye: Van- İran sınırı, Çukurca-Irak sınırı, Şemdinli- Irak sınırına kadar gidilmedik köy bırakmamak.
Hareket planı yapmak süreci netleştirse de, kahramanlarımızın karşısına yeni engeller çıkmaya devam etmiş. Özel izinle gidebildikleri ya da hiç giremedikleri köyler olmuş örneğin. Ama vazgeçmemişler. Her ziyaretlerinde geleneksel tarıma bulaşmamış küçük üreticileri bulup onlardan öğrendikleri teknikleri de harmanlayarak kendileri için ekip biçmelerini rica etmişler. Bu sayede, bölge üreticisi bölge ekonomisine katkı sunarak maddi anlamda zenginleşmekle kalmamış, topraktan çıkardığının manevi değerine dair bir farkındalığa da ulaşmış.
Hevsel Bahçesi topluluğu, zaman içinde Sur’da, avlu ve damı olan evlerde yaşayan kadınları da içine alarak genişlemiş. Elbette onların da yaşamalarına bereket katarak. Bu ortaklığın diğer bir halkasında ise tüketiciler var. Hevsel Bahçesi ürünlerini temiz tarımla buluştuklarının iç rahatlığıyla sofrasına yerleştiren, Ankara’dan, Çanakkale’den, Rize’den, Antalya’dan ve nice başka memleketlerden topluluğa gönül bağıyla bağlanan isimsiz kalabalıklar.